21 Ekim 2008 Salı

Yine işkence...

Beyoğlu'nda, tutuklama kararı çıkan bir genç, cezaevine götürüldüğü sırada polis otomobilinden kaçtı. İddilara göre polis 5 arkadaşına ağır işkence yaptı.

Kaçan şahsın gidebileceği yerlere yapılan baskında gözaltına alınan 5 kişi, olay yerinde ve emniyette işkence gördüklerini iddia etti. Vücutlarında kırık, çatlak, dikişler ve çok sayıda ezikler bulunan 5 genç, Beyoğlu Adliyesi'ne giderek, polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Adliye çıkışında başlarından geçen olayları anlatan gençler, kaçan şahsı soran polislerin sorgusuz sualsiz kendilerini gözaltına aldıklarını, olay yerinde ve emniyette kafalarına sopalarla vurulduğunu, bayıldıktan sonra ıslatılarak işkence gördüklerini öne sürdü.

Edinilen bilgiye göre olay, 5 gencin Beyoğlu Adliyesi'ne giderek suç duyurusunda bulunmasıyla ortaya çıktı. İddialara göre olay şöyle gelişti; 'silahla yaralama' olayından yargılanan ve tutuklama kararı çıkan Ç.K. (19), cezaevine götürüldüğü sırada polis otomobilinden atlayarak kaçtı. Polislerin tüm aramasına rağmen Ç.K. izini kaybettirdi. Hemen harekete geçen polis, Ç.K.'nın gidebileceği yerlere baskın düzenledi. Ç.K.'nın arkadaşlarının bulunduğu parka gelen sivil polisler, parkta bulunan gençleri sorgulamaya başladı. Gençlerden M.R.G. (24), E.K. (21) ve H.G. (18) polis tarafından gözaltına alınarak emniyete götürüldü. Aynı saatlerde başka bir adrese giden polis, C.Y. (32) ve İ.Ş.K.'yi (32) gözaltına aldı. Polise mukavemette bulunmaktan haklarında işlem yapılan İ.Ş.K., E.K. ve C.Y. adliyeye sevk edildi. Gençler adliyeden tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.

Hafta sonunun araya girmesiyle Pazartesi günü adliyeye gelen 5 kişi, kendilerine işkence yapıldığı iddiasıyla polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılığa verdikleri suç duyurusunda gençler, polisten kaçan şahısla bir ilgilerinin olmadığı halde sivil polislerin kendilerini gözaltına aldıklarını ve emniyette işkenceye tabii tutulduklarını öne sürdü. "Bizi feci şekilde dövdüler, eğer şikayetçi olursak daha önce bir suça karışmış bir silahı ve çeşitli miktarda uyuşturucuyu üzerimize yıkacaklarını söylediler. Ayrıca bize küfür ettiler, aşağıladılar. Her türlü kötü muameleyi yaptılar. Oysa kaçan kişiyle bizim bir ilgimiz yoktur." denilen dilekçenin son bölümde kendilerine kötü muamele yapan memurların tespit edilmesini ve haklarında "darp, şiddet , kötü muamele ve işkence" suçlarından yasal işlem yapılmasını istedi.

Adliye çıkışında gençler başlarından geçen olayı anlattı. Gözaltına alınan gençlerden E.K., olayın geçtiğimiz Cuma akşamı meydana geldiğini söyledi. Yüzü ve gözleri mosmor halde olan E.K., bir arkadaşlarının polislerin elinden kaçmasının kendilerini bu hale soktuğunu ifade etti. Parkta otururken polislerin geldiğini ve kaçan şahsın nerede olduğunu sorduklarını kaydeden E.K., "Biz polislere 'bilmiyoruz' dedik. Küfür ettiler, biz de ayağa kalkınca bir anda 'ne kadar dayanıklı olduğumuza bakacaklarını' söylediler. Bizi ters kelepçelediler. Bir dünya dayak yedik. Ezinti yaptılar, işkence yaptılar. Boynumuza bastılar, demirle dövdüler. Bunları parkın içinde yaptılar. Sonra emniyete götürdüler. Emniyette de devam ettiler. Kaçan şahsın bizimle bir ilgisi yok, suçu da bizi ilgilendirmez. Onlar kaçırmış, bizi ne bağlar? Kendi suçlarını bizden çıkardılar. Boynumuza ipler bağladılar. Hiçbirinden korkumuz yok. Anadan doğma soydular." şeklinde konuştu.

32 yaşındaki C.K. ise, gözaltına alındıktan sonra getirildikleri Araştırma Büro Amirliği'nde İ.Ş.K. ile birlikte polislerin kendilerini soyduğunu öne sürdü. C.K. sonrasını ise şöyle anlattı; "Gelen giden tekme attı. Görmesinler diye de suratımızı tutuyorlardı. Ömer Hayyam Caddesi'nde, evimizin önünde gözaltına aldılar bizi. Ekip otomobiline bindirirken yumruk attılar, içeri aldılar. Sonra araştırmaya götürdüler. İri yarı 2 kişi geldi ve vurmaya başladı. Çağdaş'ı sordular. 'Ben akranı değilim, tanımıyorum' dedim. Benim boynuma ip bağladılar." O sırada söze giren İ.Ş.K. ise emniyette polislerin kendilerini soyduğunu belirterek, "Islattılar bizi, kafamdan aşağı su döktüler. Kafamı duvarlara vurdular. Bayılmıştım, sonra su serptiler uyandım. Yine devam ettiler." şeklinde konuştu.

Parkta gözaltına alınan H.G. da, "Gözümüzün önünde abimize vurmaya başladılar. 'Abi ne oluyor' demeye kalmadan bize de vurmaya başladılar." dedi. Yedikleri dayağın etkisiyle yere yıkıldıklarını iddia eden H.G., "Yerde sopa ve demirlerle vurdular bize. İşkence yaptılar. Kolum çatladı.

Emniyete götürdüler orada da devam ettiler. Bayılınca su serpip yeniden devam ettiler." şeklinde konuştu. Adliye önünde yaralarını gösteren H.G. bir kolunun çatladığını, diğer kolunda ise 3 dikiş olduğunu söyledi.
Adliyeden en son çıkan M.R.G.'nin ise diğerlerine göre durumunun kötü olduğu gözlendi. Sağ orta parmağı kırık, kafasında 10 dikiş ve vücudunda ezikler ve morluklar bulunan M.R.G., suçsuz yere dayak yediklerini söyledi. Polis teşkilatını eleştiren M.R.G. sözlerini şöyle sürdürdü: "Türk polisinin kanunları böyle. Utansınlar, bizi bu hale getirdiler. Kafamızı görün. 10 tane dikiş var kafamda. Sopalarla dövdüler, parmağım kırıldı. Sopa darbelerinden kendimi savunurken kollarım ezildi. Çok ağrıyor. Görsünler utansınlar, ne hale getirdiler bizi. Yumruk izleri duruyor hala."
Haklarını sonuna kadar arayacaklarını söyleyen gençler, yargıdan bir sonuç alamazlarsa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuracaklarını belirtti.


Kaynak: Haber 7


Gözaltında bir ölüm daha...

İstanbul’da hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alınan Tornacı Ahmet Laçin’in karakolda polisler tarafından dövülerek hastanelik olduğu, daha sonra da hayatını kaybettiği iddia edildi

Bağcılar’da, 1,5 yaşında bir çocuk babası tornacı Ahmet Laçin’nin (30) hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alındığı Bağcılar Polis Merkezi’nde dayak yiyerek hastanelik olduğu ve daha sonra da hayatını kaybettiği iddia edildi.

Laçin, 12 Ekim 2008’de hırsızlık suçlamasıyla gözaltına alınarak polis merkezine götürüldü. Birlikte yaşadığı Tuğba Poyraz’ın iddiasına göre, olaydan bir gün sonra iki sivil polis eve gelerek eşinin polis merkezinde olduğunu söyledi. Hürriyet’in haberine göre hemen polis merkezine gittiğini ifade eden Tuğba Poyraz, "Kocam karakolda sargı bezleri içinde baygın şekilde yatıyordu. Sol omuzunda morluk ve başında şişlik vardı. Kayınbiraderimle birlikte eşimi hemen bir taksiyle Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne götürdük. Yoğun bakıma alan eşimin beyin ölümünün gerçekleştiğini söylediler. Bir hafta yoğun bakımda kaldıktan sonra da hayatını kaybetti. Doktorlar eşimin beyin kanaması sonucu öldüğünü söyledi" dedi. Tuğba Poyraz, eşinin polis merkezinde yaralı iken neden hastaneye götürülmediğinin cevabını kimsenin vermediğini söyleyerek, "Suçlu bile olsa o halde hastaneye götürülmesi gerekmez mi? Polis merkezinde dövüldü o yüzden hastaneye götürülmedi. O gün nöbetçi olan tüm polislerden davacıyım. 1.5 yaşındaki kızım Sıla’yla ortada kaldık. Bunun hesabını kim verecek" dedi. Polis yetkilileri ise hırsızlık ihbarı üzerine olay yerine giden ekiplerin kaçarken düşerek yaralanan Ahmet Laçin’i ambulansla hastaneye kaldırıldığını söyledi.

Kaynak: Radikal Gazetesi